22 Haziran, 2007

Sıfır Kilometre Demokrasi

Hani küçük ilanlar vardır, otomobil ilanları: Doktordan, bayandan otomobil. Az kullandıkları, iyi baktıkları, hırpalanmamış olduğu düşünülür. Bizim “demokrasimiz” ise “askerden ve sivilden” çok kullanılmış, hırpalanmış, kimsenin sahip çıkmadığı, horladığı bir demokrasi.

Ve bir gece yarısı yeniden, “sıfırlanmış” bir demokrasimiz oldu. 10 yıllık darbe periyodu, post modern muhtıralarla daha da aşağıya çekildi. 2007’de, demokrasimizin ne kadar “kendine” demokrasi olduğunu, sivil-asker ne kadar çok, “ sevmeyeni” olduğunu fark ettik: Demokrasimizi “sıfırladık.”

Yine bu ülkeyi “en çok seven”, bütün tehlikeleri “hepimizden önce” sezen, bilen, kendinden başkasına güvenmeyen, ama en acısı bu topluma, bilinçli-bilinçsiz alanları dolduran yüzbinlere güvenmeyen, ilk kez bu kadar güçlü “ben buradayım” diyen toplumuna güvenmeyenlerle, demokrasimizi yine “sıfırladık”.

Toplum bir yana, devletin en üst yargı organına “Anayasa Mahkemesi” üyelerine bile güvenmeyen, asker-sivil bürokrasi, bunca deneyim, bunca dersten sonra, demokrasimizi 2007’de, yine “sıfırlamaktan” çekinmedi. Mahkemenin kararı üzerinde “tahakküm” kurulmaya çalışıldı.

1980 askeri darbesinden sonra, siyaset/toplum mühendislerinin dizayn ettiği siyasi partiler ve seçim yasalarıyla, demokrasiden korkan “demokratlarla”, “entelektüellerle” bugün geldiğimiz noktaya geldik.

Her şeyi “bilenler” ve “öngörenlerin”, ülkeyi “bölücülerden/gericilerden” kurtarma niyetiyle dizayn ettikleri yasaların, toplum mühendisliğinin, siyaseti genel başkanların iki dudakları arasına ve askerlerin vesayetine nasıl teslim ettiğini, bir türlü anlatamadık. Ya da demokrasiden “anladıklarının”, sadece bu kadar olduğunu gösteremedik. Geldiğimiz nokta, demokrasimizin “sıfırlanmasıdır”.

“Her durumdan” vazife çıkaran genç-yaşlı subaylar, “piyasalar” kadar toplumun her kesiminin taleplerini de dinlemeyi akıl edemeyen bir “iktidar”, “kutuplaşma” yaratmak dışında, “alternatif” politikalar üretemeyen bir muhalefetle bir yere gitmek mümkün değil.

İşte toplum, bu gidilemeyen yerden bağırıyor, duyanlara: “Ne şeriat, ne darbe, tam demokratik Türkiye"

Kendi toplumuna güvenmeyen asker, siyasetçi ve entelektüeller, aslında “kendilerine” de güvenemediklerini anlamaları gerekiyor. “Ne darbe, Ne şeriat” diyen yüzbinlerin seslerini bütün siyasetini “kutuplaşma” ve “uzlaşmama” üzerine kuranlar duyabildikleri zaman, demokrasimizi “sıfırlamak” isteyenler, “sivil-asker” asla bu gücü bulamayacaklar.

Kriz, gerilim ve kırılma noktaları büyük tehditler kadar, görmek isteyenlere sarsıcı fırsatlar da barındırır. Al bayrağımızın altında yüzbinleri birleştiren, “ben de buradayım” dedirten, bu “tıkanıklık”, asker-sivil tüm demokrasi düşmanlarına da, medyaya da, hepimize de geleceğimizle ilgili olumlu mesajlar taşıyabilir: Ülkemizi iki ayrı kampa bölmek isteyenlere de…

Belki de toplum, demokrasinin temel dayanağı, “halk iradesiyle”, askerlerin-sivillerin iki dudağından sıyrılmış bir “seçimle” yeniden kendi iradesine sahip çıkabilecektir.

Belki de tüm yaşadıklarımız, cumhuriyet ve demokrasinin birbirinden kimse tarafından ayrılmayacağı ve toplumun ülkesine-birliğine-laikliğe bağlılığını gösterebildiği, “sıfır kilometre”, pırıl pırıl bir demokrasinin de habercisidir.

Belki bir rüya görüyorum, belki de bir "umudu" dile getiriyorum.

Onpunto / 30.04.2007

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails