22 Haziran, 2007

“İki dudak demokrasisi”

Göremiyorsunuz değil mi? Demokrasimizin “iki dudak demokrasisi” olduğunu, gerçekten göremiyor musunuz?

Olmuyor!

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde, "taraf olmak-kutuplaşma", “tahminler”, iddiaları tutturmak, “ben demiştim, bildim bak” demek, değişik siyasal analizlerin içinde kaybolmak, daha açıklayıcı, daha “zevkli” görünüyor.

Türban, “laiklik elden gidiyor” tartışmaları, “Cumhuriyetin değerleri tehlikede, düşün peşime, mitinge gidelim” söylemi, bir sürü kavramsal tartışma yapmak, bunların başka açılardan bir faydası var belki. Mutlaka da var.

Ama olmuyor, görülemiyor, “iki dudak demokrasisi”!

Halbuki her şey ayan beyan açık, ortada. Temel sorunumuz, her şeyin sorumlusu. Yıllardır yazıyorum, "aynı şeyleri" söylüyorum.

Ben de “ben demiştim” de diyorum. Ama bir yandan da dövünüyorum. Sanki ne yapsak boş, bakılamıyor bir türlü bu pencereden. Anlıyorum aslında, herkes kendi “paradigması / bakış açısıyla” evli.

Ama dayanamıyorum, haykırıyorum:“Buradan bakın, bir defa da buradan, hep birlikte kendimizi nasıl kandırdığımızı, oynadığımız demokrasi 'oyununu' görün” diyorum.

Olmuyor!

Bir umut, daha iki gün önce yine yazdım, 23 Nisan vesilesiyle: “Bir duvar yazısı: Ulusal Egemenlik”. Kadın milletvekili adayları için yapılan, KA.DER kampanyası söz konusu olduğu zaman, yine yazmıştım.

Yazılar, şu anda yaşadıklarımızın “temel” nedenini anlatıyordu, “İki dudak demokrasisi”ni.

Teşhis, bu kadar basit biliyor musunuz? Tedavi de o kadar basit: “siyasi partiler ve seçim yasalarını demokratikleştirmek”.

Tedavi basit, Anayasa değişikliği falan da gerekmiyor, ama imkansız: “Siyasi partiler yasasının yapılacak değişikliklerle, liderlerin milletvekili listelerinin tümünü ekipleriyle birlikte oluşturmalarının önüne geçmek, ön seçimi millete/partililere yaptırmak, zorunlu hale getirmek.”

Neden imkansız?: Tüm milletvekillerini, belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini seçme hakkını elinde tutan liderler ve ekipleri, böyle bir yasal düzenlemeyi yapmak istemeyecekleri için. Kamuoyu bununla neredeyse hiç ilgilenmediği için.

Ne kadar akıllı olursanız olun. Ne kadar ufkunuz geniş, birikiminiz, yetenekleriniz, eğitiminiz, deneyiminiz, bu ülkeye, yurttaşlarına adanmış olursa olsun. Partinizin programını , hedeflerini ne kadar güçlü temsil ederseniz edin. Farketmez. Lider ve ekibine boyun eğmezseniz, bir hiçsiniz.

Siyasal sistemimiz, milletin iradesi (bizlerin/hepimizin) 3-5 genel başkanın ve “ekiplerinin” elinde. Her şey onlara göre, onların iradesiyle biçimleniyor.

Ve o nedenle, bir başbakan, bir “cumhurbaşkanını” seçiyor. “Ekip” aralarında tartışıyor, uzlaşıyor, seçiyor. TBMM, “bizim” vekillerimiz sadece onaylıyor. Neden? Çünkü vekillerimizi de biz seçmedik, sadece onayladık.

Ve o nedenle, bir ana muhalefet ya da muhalefet lideri, “cumhurbaşkanının” kim olmayacağı/olacağı stratejisini sadece “kendi” ve “ekibi” belirliyor. Diğer vekilleri onaylıyor. Neden? Çünkü muhalefetteki vekillerimizi de biz seçmedik, sadece onayladık.

Türkiye, iktidarı ve muhalefetiyle, siyasi partiler ve seçim yasasının, “demokrasimizin” zaaflarından yararlanarak, birer “seçilmiş” kral gücüyle kuruldukları partilerinin başında, istedikleri gibi ülkeyi “yönetiyorlar.”

Biz ne yapıyoruz?: Liderlerin iki dudaklarının arasından çıkanları kabulleniyoruz. Onların insafına, vizyonuna mahkumuz. Hiçbir şey değişmeyecek, yüz binler miting alanlarında toplansalar da, iradelerini iktidar veya muhalefet, “liderlerin” elinden kurtarmadıkça…

Bu başarılmadıkça, “iki dudak demokrasisi”nde, ne sözünüzün ne oyunuzun ne de kimsenin bir hükmü var!

Onpunto / 24.04.2007

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails