21 Mayıs, 2007

İki Dudak Demokrasisi

Türkiye, AB yoluna önüne bir “engel” gibi konan “kriterlerle” boğuşarak devam etmeye çalışıyor. Artık en etkili ağızlardan “biz bu düzenlemeleri kendimiz (ülkemiz) için yapıyoruz” sözlerini duymak mümkün. Kısaca son 2-3 yıldan beri Türkiye’nin demokrasi ligine çıkmak için yaptığı yasal değişiklikler hızla artıyor. Tabi burda sorun sadece yasal çerçevenin çizilmesi değil. “Uygulama da önemli” diyenler, yeni “engelleri” mi dile getiriyorlar, yoksa “imam bildiğini okur” diye endişelerini mi dile getiriyorlar, o da çok belli değil.

Türkiye’de bir de değişmeyenler ve değiştirilmesi hiç dile getirilmeyenler, “yasalar” var. Üstelik demokrasinin özüne dokunan bu yaraya geçenlerde Ak Parti Milletvekili Ersönmez Yarbay tarafından tekrar parmak basıldı. Ak Parti geçen ay İstanbul’da yaptığı MKYK Toplantısında 11 il ve 39 ilçe yönetim kurullarını asil ve yedekleriyle birlikte fesh edip, görevden aldı. Yarbay bunun üzerine yaptığı basın açıklamasında diyor ki; “Seçimle gelen il ve ilçe yönetim kurulları yine seçimle görevden ayrılmalıdırlar. Partinin taşra yöneticileri devlet memuru değildirler. Parti yöneticilerinin devlet memuru gibi görevden alınması; partinin politika üretmesini engelleyecek, parti içi tartışma ortamını ortadan kaldıracak, parti üyeleri arasında Genel Merkez yöneticilerine yağ çekme yarışı başlatacaktır.”

Yarbay, bunları söylemeden önce parti kurucusu arkadaşlarına şunları da hatırlatıyor; “Biz değilmiydik Fazilet Partisi’nde teşkilat fesihlerine karşı çıkan, parti içi demokrasiyi savunan. Halk bu mücadeleyi onaylamıştı. Bunları unutmayın.”

Aslında her siyasetçi tarafından bilinen, ancak çok çabuk unutulan ve en çok unutulan konu budur: parti içi demokrasinin vazgeçilmez olduğu ve bir gün herkese lazım olacağı. Bir siyasal partinin nerdeyse varlık sebebi olan seçme ve seçilme hakkı, bu hakkın “masuniyeti”, en çok siyasi partiler içinde çiğnenmekte, yok sayılmakta. Kimi partileri “Kurultay Partisi” yapan, “delege ağalığı” terimini siyasi literatürümüze kazandıran, “kronik adaylar” yaratan hep bu unutkanlık! Parti içi demokrasiyi “siyasal kollamacılığa” kurban veren, “darbeler” karşısındaki kırılganlığın nedenlerini sorgulamayan zihniyet de, günü/kendini kurtarma telaşı içinde aynı unutkanlıktan malul.

Türkiye’de küçük oligarşilere dönüşen parti üst yönetimlerinin önlenemez yükselişi, tek, değiş(e)mez “geçerli” güç ve karar organı olarak egemenlik kurmaları da yine parti içi demokrasinin işlememesinin bir sonucu. Kısaca ifade etmek gerekirse demokrasimiz, “iki dudak demokrasisi”.

Lidere ve ekibine indirgenen parti yönetimi, liderin iki dudağı arasına göre biçimlendirilmiş “yasal” tüzük ile oluşturuluyor. Liderin zamanında ilgi gösterdiği bir yol arkadaşı, bu ilgi sürdüğü sürece parti içi demokrasiyi çok hatırlamamakta, ta ki tasfiyeler, görevden almalar, fesihlerle su yüzüne çıkan gerçek, herkese “yerini” gösterene kadar... Kimi zaman “parti disiplini” kimi zaman “grup kararı” kimi zamanda “iç tüzük” gerekçesiyle sesleri kısılan milletin vekilleri, partililer, parti içi demokrasinin olmadığı bir siyasi partide nefes alamayacaklarını artık anlamış olmalı. Bu durumda adaylıklarının iki dudak arasından belirlenmesini içine sindirenlerin daha sonra çıkarttıkları “ses”, ahlaki itibar açısından halk nazarında çok tartışmalı olmakta.

Bir siyasi partide herkes hukuksal güvenceye sahip olmadan o partide ve ülkede demokrasiden ve eşit koşullarda yarıştan sözetmek mümkün değil. Milletin önüne “sandık” koymak, demokrasi için yeterli değil. Sandığın öncesi ve sonrası demokrasiden ve adaletten nasibini almamışsa ortaya sadece “iki dudak demokrasisi” çıkıyor.

Çok uzun zamandır bu konunun Türkiye’nin en önemli sorunu olduğunu düşünüyorum. Temel sorunlarımızı, geleceğimizi iktidar ya da muhalefeti oluşturan iki dudakların arasına ve çevresinin ufkuna, yeteneklerine, gücüne terk ediyoruz. Üstelik bunu “demokratik” seçimlerle yapıyoruz. Bu durum Kopenhang kritercilerini de çok rahatsız etmiyor, siyasi partiler yasası ve seçim yasalarıyla ilgili talepler, dile gelenler “iki dudağın” yerini pek sarsmayacak nitelikte.

Peki durum tamamen umutsuz mu?

Elbette değil! Kimi “çatlak” sesler, hareketler, siyasi çıkışlar bu çıkmaza dikkat çekiyor. Örneğin, Isparta Sanayi ve Ticaret Odası, Isparta Ticaret Odası, Isparta Esnaf ve Sanaatkarlar Odaları birlikte bir imza kampanyası başlattı: “Lider Sultasına Son” (www.itso.org)
Basın bildirisinin bir bölümünde diyorlar ki: “(...) demokrasimizin zaaflarının, aksaklıklarının altında büyük ölçüde partilerimizin demokratik fonksiyonlarını yerine getirememeleri bulunmaktadır. Bunun en temel sebebi de parti içi demokrasinin işlememesidir...”

Durum umutsuz değil dedim, fakat zaman geçiyor. Zaman değerli, AB yolunda da iş bize düşüyor, artık kendimize itiraf edelim: Siyasi partilerimizi, bugünümüzü, geleceğimizi “iki dudağın” insafından ve lütfundan kurtarmak, demokrasimizin kökleşmesinin yegane koşulu.

Kırılma Noktası/ Siyasal İletişim Gazetesi /17.07.2004

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails