19 Temmuz, 2007

AKP seçimi neden kazanacak?

Seçime 3 gün kaldı. Siyasette 24 saat bile uzun bir süredir, ancak artık sonuçları değiştirecek çok dramatik bir gelişme ve seçmenlerin kanaatlerini doğrudan etkileyecek bir adım atılacağını sanmıyorum. Anketlerde biraz abartılı da çıksa, sonuç artık belli oldu: AKP açık ara seçimi kazanacak.

Üstelik tek başına iktidar olma şansı da çok yüksek. Ve bir olmayanı da başarabilir, iktidardayken oy oranını da artırabilir. Genelde seçim sonrasında “neden kazandı?” diye bir analiz yazılabilirdi. Ama görünen köy kılavuz istemiyor, 23 Temmuz sabahı bizi bir sürpriz beklemiyor.

Neden AKP kazanacak?

Üstelik işsizlik, gelir dağılımı, terör, asayiş konularında kitleleri etkileyecek bir iyileşme yaşanmadığı halde, hatta dış politikada geniş kitleler tarafından “ödün” diye algılanan adımlar atılırken.

Neden, üstelik oylarını artırarak tekrar AKP kazanabilir?Bir değil, birçok sebebi var. Sayacağım bu sebeplerin, kişilerin oy verme davranışına etkisi farklı düzeylerde, ancak birkaçının veya tümünün etkisi altında kalan kitleler, 22 Temmuz’da AKP’ye bir kez daha önemli bir “iktidar” fırsatı tanımaya hazırlanıyorlar. Bu fırsatın değerini ne kadar bileceği, bilip bilemeyeceği ayrı bir tartışma/yazı konusu.

Halkımız 2002 yılında %34.4 oranında AKP’ye oy verdi. Ve bu oy 2004 yılında yerel seçimlerde % 41’i aştı. AKP seçmeni diyebileceğimiz bir kitle “sosyolojik” olarak net bir tanıma sahip olmasa da, artık var. Partilerine bağlılık oranı yapılan farklı araştırmalarda %70-80 aralığında seyrediyor. Üstelik AKP çok yeni bir parti, bu birçok partiye göre oldukça yüksek bir oran. Partiye oy verenlerin sadakati, partilerinden vazgeçmemesi, AKP’nin zaten seçim yarışına çok önden başlamasını sağlıyor.

Neden vazgeçmiyorlar ve AKP neden yeni seçmen kazanıyor?

Bu sorunun yanıtı sadece AKP’nin becerisinde değil, özellikle muhalefetin “beceriksizliğinde” saklı. Belki de en önemli etkenler son birkaç ay içinde yaşanalar da aranmalı.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Meclis’te yaşananlar, 367 şartının ilk kez aranması, Anayasa Mahkemesinin kararı ve e-muhtıra, halkın önemli bir kısmının, özellikle AKP'ye daha önce oy veren seçmenin yeniden AKP’nin arkasında durmasına yol açtı.

Bu arkada durmanın önemli etkenlerinden biri de : Seçim ve adaylık sürecinde ana eleştirilerin Abdullah Gül'den çok, eşinin başındaki türbana ve dindarlığına (dinciliğine!) yönelik gibi bir “izlenimin” toplumda hakim olması, “muhalefetin” bu “havayı” dağıtmak yerine, beslemesidir.
CHP’nin stratejik olarak tüm muhalefeti arkasında toplama niyetiyle sürdürdüğü "laik-anti laik kutuplaşması", belli açılardan kararsız olan seçmenlerin bir kısmının AKP'ye yönelmesine neden oldu.

Toplumu ortadan ikiye bölme ve bir tarafında “ana muhalefeti” sahiplenme gayreti, aynı alandan oy alan MHP, DP, GP vd. küçük partiler yüzünden CHP için etkili bir seçim sonucuna bir türlü dönüşemedi. Bir tür polarizasyon içine sürüklenen seçmenler, bu ortamda farklı saiklerin etkisi altında davranabilecek duruma düştüler.

"Cumhuriyet mitingleri" ve sonrasında CHP’nin bu mitingleri “sahiplenme” ve “solda birlik” için bir katalizöre dönüştürme gayreti, çok parçalı “laik” blok arasında bir bölünme yaratırken, başka partilerde de büyük tepkilere neden oldu. Ayrıca bu süreçte sessiz kalan, anti laik olarak “nitelenen” muhafazakâr-dindar kesimler, Anadolu’da bu “kutuplaşmaya” tepkisini gösterecek bir kanal-alan bulamadı. Sadece AKP mitinglerinde görünerek içine girdiği psikolojik yenilmişlik duygusundan çıkması mümkün olmayan bu kitlelerin, rövanşı sandıkta alma eğiliminde olduklarını söylemek çok yanlış olmayacaktır.

Bu kutuplaşmanın yarattığı kırılma, belki de AKP’ye oy vermeyecek, hatta vazgeçebilecek muhafazakar kesimlerin tekrar ona yönelmesine yol açacaktır. Bunu en çok besleyen etken, 27 nisan gecesinde Anayasa Mahkemesi kararını bile bekleyemeyen “askerlerin” yayınladıkları “e-muhtıra”dır. Mağduriyetin “sivil” tarafını, tamamen “askerileştirmiş”, siyasi mücadele, halkın geniş kesimlerinin gözünde tamamen “devletin” müdahalesine dönüşmüştür.

Bu süreci ve “mağduriyetin” kazanımlarını iyi değerlendiren AKP, bildiriye yanıt verme “cesaretini” göstermiş, alttan almadığı izlenimi de yaratmıştır.

Recep Tayyip Erdoğan’ın liderlik yetenekleri, “mağduriyeti” aşarak başbakanlığa gelmiş bir “mazlum” olması ve kendi kitlesi içinde kabul görmüş olan karizması da, seçmenini partisinde tutarken, kararsız ve yeni oy kullanacak seçmenler için de bir adres olmasını sağlamaktadır. “Meydan okuyan, Kasımpaşalı tavrı” geniş kitlelerde bir karşılık bulmaktadır. Yapılan anketler ve araştırmalar, AKP’nin tüm Türkiye coğrafyasından yüksek oranda oy alan tek parti olduğunu göstermektedir.

AKP’yi sadece kendi izlediği politikalar ve “mağduriyet” sandıkta başarıya götürmeyecektir. Özellikle muhalefet partilerinin izledikleri, hatta tercih ettikleri politikalar da seçmenin hem AKP’den vazgeçmesi için bir neden oluşturmamakta hem de yeni-kararsız seçmene bir alternatif yaratamamaktadır. Hatta AKP'ye karşı tek güçlü "muhalefet". başbakanın kendi "dili" olmuştur.

2002 seçimleri öncesinde yaşanan büyük ekonomik ve siyasi kriz sırasında Türkiye’de vatandaşa “adres” yokluğunda, adres olma şansı bulan AKP, şimdi bu kez de “gerçek” muhalefet yokluğunun şansını kullanacak görünüyor. Birçok yazar çizeri, seçmenlere “AKP’ye değil, CHP ya da MHP oy verin” telkinine yönelten “kutuplaşma”, diğer partilerin seçmenlerinin “iktidar” şansını nerede aradıklarını, sandıklar açıldığı zaman gösterecektir.

AKP karşısında “kutuplaşma”, yani negatif politika ve kampanya iletişimi dışında, geleceğe yönelik “umut” verecek proje siyasetini sergilemeyen muhalefet, üstelik rakibinin “mağdur”a dönüştürülmesine katkı sağlayarak, kendisine oy verilmesi için somut bir neden yaratamamaktadır. Vatandaşın algısını çözemeyenler, onu yönetemezler de.

Tüm seçim kampanyasını 3-4 ana tema üzerinde kilitleyen, “mazot, ip, fındık, gemi” tartışmalarıyla yetinen muhalefet, Türkiye’nin temel sorunlarını tartıştırma ve sergileme fırsatını kaçırmıştır. Sadece başbakanın sözleri/gafları üzerinden üretilen "reklam kampanyalarının" ise oya dönüşme sansı yoktur. Zaman iyi kullanılamamış, seçim günü gelip çatmıştır.

Siyasal iletişim bir ikna sürecidir. Ve iknanın temel koşulları güven ve inandırıcılıktır. 22 Temmuz, tüm liderler için bu anlamda da önemli bir sınav olacaktır. Ama en çok, CHP ve AKP liderleri için…

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails