21 Haziran, 2008

Türk Mucizesi!

Bir ülke düşünün, o ülkeyi 7 yıldır “yöneten ve iktidardaki” partisi için kapatılma, Cumhurbaşkanı, Başbakanı, bazı bakanları ve iktidar milletvekilleri hakkında anayasanın değişmez ilkelerinden laiklik ilkesini çiğnedikleri “iddiasıyla”, 5 yıl “siyaset yasaklı” olmaları için dava açılmış olsun; savunmalar haklı ya da haksız önce iddianameye değil, sanki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına karşı yapılmış olsun;

O sırada, o ülkenin Genelkurmay başkanı olacak, Kara kuvvetleri Komutanlarını millet nazarında küçük düşürmek, “Yahudi”, “mason”, “yolsuzluklarla ilgili kişi”, olmadı “darbeci” göstermek için çırpınan bir kısım “medyası” olsun, o “medyacılar” siyasi “iktidar” tarafından izzet ve ikram görebilsin;

O sırada, o ülkenin en yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesi başkanı hakkında, siyasi parti kurmaya çalışan bir kişi, en çok izlenen televizyon kanallarının birinin canlı yayınında delil olarak sadece bir dergi haberine dayanarak, “12 Eylül öncesinde terör örgütü İBDA-C hareketinin yayın organı olan Gölge Dergisi’nin Ankara sorumlusuydu.” diyebilsin;

O sırada, o ülkenin başkentinin belediye başkanı kimseye haber vermeden 3 hafta ağır metal şüphesi taşıyan suları, içme suyu olarak şebekeye vermekle öğünsün. O “Kimse ishal olmadı ama” derken, ama millet bir yandan suyu içerken, bu suyun “zehirli” olduğunu ileri süren odalar ve üniversite ile basın toplantıları yaparak tartışsın;

O sırada, Anayasa Mahkemesi kararıyla eğitim hakları bir kez daha ellerinden alınan, kimilerinin arka bahçe görüp kolaylıkla üzerinden siyaset, oy avcılığı yaptıkları, rejim hesaplaşmalarının arasında kaynayan, ezilen türbanlı kızlar, “şimdi erkekler nerede” diye üniversite kapılarında haykırsın, bayılsın;

O sırada, o ülkenin ana muhalefet partisinin genel sekreteri “dinlendim” diye ortalığı birbirine katsın, dinlenmediği kendi kendisini dinlettiği ortaya çıksın, o bunu bir türlü kabul etmezken, neredeyse bütün ülkenin emniyet, jandarma ve MİT tarafından istendiği zaman “genel dinleme izni” ile “yasal” olarak dinlenebildiği ortaya çıksın;

O sırada, o ülkenin insanları ve hayvanları için devletin bir türlü sona erdiremediği ölüm bölgeleri varlığını korusun; ölüm saçan kenelerden, kaçmak dışında bir önleminiz olmasın; Tuzla’da işçiyseniz ölüme gün sayın; kot atölyelerinde, olmadı mevsimlik işçileri taşıyan bir traktör kasasında azraille randevulaşın; toplu mezarlara canlı canlı gömülen köpeklerle vedalaşın;

Bir ülke düşündüm, Türkiye’yi düşündüm, bunlar ilk aklıma gelenler: 17 Haziran 2008’de çektiğim “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olan Türkiye’nin portre fotoğrafından! Aynaya bakın, yüzleştikçe yüzsüzleşen yüzünüzle yüzleşin!

Ve bütün bunları ve daha sayamadıklarımı, hepsini bir arada yaşadığımız günlerde, Avrupa basını Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Çek Cumhuriyeti’ni elediğimiz maç sonrası: “Türklere şapka çıkartıyoruz, Çılgın Türkler, Türk mucizesi, Türkler tarih yazdı” diye manşet atsınlar.

Kimse bilmiyor, biz uzun yıllar önce bu işin sırrını çözmüşüz: Ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu!

Evet, bütün bunlar, hepsi bir arada “Türk Mucizesi”dir!


17.06.2008 / Onpunto

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails