04 Temmuz, 2008

DSP’nin değil siyasetimizin trajedisi


DSP’de, yıllardır hemen her partide farklı aktörlerle oynayan bir film, yeniden çekiliyor. Filmin aktörleri, yönetmenden yedikleri fırça üstüne fırça nedeniyle umutsuz, filmin senaryosunun çoktan yazıldığını bildikleri halde, senaryo dışına çıkabilirmiş gibi yapıyorlar.

Yönetmen, başrol oyuncusundan ve yardımcı aktörlerden sıkılmış, “artık bu filmde yoksunuz” diyor. Ama onlar şimdi, “nasıl olur” havasındalar.

Nedeni, her başrol oyuncusu her zaman oraya “uygun” görüldüğünü, “getirildiğini” bir süre sonra unutuyor. Kendi bir şeyleri başardı da, başrolu kaptı zannediyor.

Halbuki bu ne mümkün: Daha önce seçen, şimdi vazgeçiyor sadece.

DSP genel başkanı Zeki Sezer’in Ecevit’e söylediği sözler tabi dramatik: "Brüksel'de bulunduğum sırada milletvekili arkadaşlarımla görüşmüş. DSP'nin iyi gitmediğini, değişim yapılması gerektiğini iletmiş. Ben de kendisine 'Arkadan yapılan bu tür görüşmeler doğru değil. Eğer bir sıkıntı varsa benimle paylaşmalıydınız”*

Okurken, bu insanlar yıllarca başka bir yerde mi yaşıyorlar, bu partinin nasıl işlediğini bilmiyorlar mı diye düşünüyorum. Ama çok haksızlık etmemek gerek, “ne desin başka” diye de düşünüyorum.

DSP, Ecevitlerin "malı"dır. Milletvekillerini de, örgütü de, hatta neredeyse tek tek parti üyelerini bile kendi ve ekibi seçmişken, hatta bir ara bu işleme bizzat hizmet ediyorken, şimdi Sezer’in bu sözleri çok naif kaçıyor…

DSP parti örgütü, diğer birçok partide olduğu gibi, güdümlü parti örgütü mantığı ile işler. Tek kişinin parti içi mutlak iktidarına hizmet eder. Ve hiçbir hukuki ve ahlaki kural, bu amaca ulaşmakta engel olamaz.*

Sezer gider, yakında. Direnir gibi yapar, sonra da “onurlu” bir istifa.

Direnebilirlerse, Rahşan Ecevit, milletvekilleri de dahil bütün partiyi ellerinden alıverir. Sezer en azından bunun farkında: “Rahşan Ecevit, bir konuya karar verirse üzerine gider. Benimle ipleri koparttığı anlaşılıyor."* diyor.

Size enteresan bir olay anlatayım, bugüne kadar nasıl bir şey değişmediğini iyi örnekliyor. Daha DSP’nin ilk yılları, Eylül 1986’da 11 milletvekilliği için yapılan ara seçim sırasında, partinin genel sekreteri “yapılan” Necat Hamzaoğlu’nun beyanı:

“Hangi il ve ilçelerde örgütlerimiz var, bilmiyorum. Parti 11 ilde ara seçime giriyor, bunlardan hangilerinde il örgütlerimiz var, hangi ilçelerde örgütlerimiz var, onu da bilmiyorum.”*

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, başlangıcında Türk milleti tarafından “demokrasiye aşık Türk evlatlarına” emanet edilir. Bu aşık evlatlar, on yıllar içinde siyasal sistemimizi tam anlamıyla bir “iki dudak demokrasisi”ne dönüştürmüştür.

Hem de en “demokrat” görünenler, en önde…

DSP’de bugün yaşananlar, yıllardır çekilen bir filmin yeniden oynanmasından ibarettir. Ve bitmeyen bir trajedinin sayısız örneklerinden biri olarak tarihte yerini alacaktır. Bu sadece DSP’nin değil, siyasetimizin trajedisidir.

Ne mi olacak? Hiçbir şey…

Bir şey değişecek mi? Asla…

Yönetmen, isterse tekrar başrol verir, ama merak etmeyin eski filmin yeni başrol oyuncusunu hazırlıyordur. Hiç heyecanlanmayın!


* Hürriyet 04.07.2008 / H. Özdalga, Kötü Yönetilen Türkiye, 2005

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails