12 Nisan, 2010

Bir Saddam diktatörlükse, beş Saddam demokrasi midir?

Prof. Dr. İskender Öksüz, bu hafta sonu Star Gazetesi'nin Açık Görüş ekinde bu soruyla başlıyordu, "Aslanlar, tilkiler ve siyasi partiler..." adlı  yazısına. Evet, anlaşılacağı gibi TÜSİAD'ın Görüş dergisi kapağının yansımalarını takibe devam ediyorum.


Aşağıya yazının linkini koyacağım , ancak daha önce yazıdan yaşadığımız siyasi partiler düzenini betimleyen bazı paragrafları buraya da alıntılamak istiyorum. Öksüz'ün de çarpıcı bir biçimde ortaya koyduğu, ama siyasi parti liderlerini, liberal aydınlarımızın büyük bir kısmını bir türlü "çarpmayan" analizler:
"Batı demokrasilerindeki partilerle bizimkiler arasında bir fark seziyor musunuz? Onların siyasî partileri asırlıktır. Liderler sık sık değişir. Bizde partiler sık sık değişir. Liderler sabittir.  Alman Hıristiyan Demokrat Partisi’nin beş yıl önceki liderini hatırlıyor musunuz? Ya 15 yıl öncekini? Hatırlayın veya hatırlamayın aynı insanlar değildi. Ya Sosyal Demokrat Parti’nin? İngiltere’ye geçelim. Muhafazakâr Parti’nin lideri ne zaman değişti? Beş yıl önce kimdi? Ya on yıl önce?  Peki, ABD’nin “lider isimleri”? Biliyorum sonuncuda sistem farklı, ama hepsinde liderlerin ömrü, partilerin ömründen çok daha kısadır.

Burada bir tuhaflık var. Onlarda partilerin liderleri, bizde liderlerin partileri oluyor. Lideri seçimle değişmiş kaç partimizi biliyorsunuz? Artık silinmek üzere olan, yüzde birlerin altında oy alanlar hâriç liderin değişmesi söz konusu değil. Tam tersine, liderin başına bir iş gelirse, meselâ vefat eder veya Cumhurbaşkanı seçilirse parti buna dayanamayıp göçüyor. Benim hatırlayabildiğim tek istisna, CHP’de Ecevit’in seçimle İnönü’nün yerine geçmesidir. Bu biricik değişimin dışında bizdeki yapı bugünkü gibi -Allah uzun ömürler versin-  “Erdoğan’ın partisi”, “Baykal’ın partisi” ve “Bahçeli’nin partisi” şeklindedir. Bu isimlendirmelere itiraz edebilirsiniz ama itiraf edin, bunlar size manasız gelmiyor. Buna karşılık Bush’un partisi, Schröder’in partisi, Tony Blair’in partisi pek makul sözler değildir. Her birinin partisi vardı tabiî, ama onlar partilerinindi, partileri onların değil."

"1980 öncesinde temel aynı olsa da genel durum bugüne göre biraz daha iyiydi. Ecevit-İnönü değişimi veya pek az kişinin bildiği 1980 öncesi MHP’nin gelenek dışı parti içi demokrasisi gibi istisnalar da yaşanabiliyordu. Milletvekili adayı belirlemede merkezin ağırlığı büyüktü ama bütün adaylarını “merkez yoklaması” ile seçen bir partiye “zayıf ve hastalıklı” teşhisi konurdu. O zamanın zayıflığı, hastalığı bugünün olağanıdır. TÜSİAD dergisinin, bütün AKP grubuna Erdoğan, bütün CHP grubuna Baykal ve bütün MHP grubuna Bahçeli yüzü giydiren kapağının bir sebebi vardır.
Partiler ilçe kongreleriyle illeri, il kongreleriyle büyük kongre delegelerini, büyük kongre de genel başkanı ve genel merkez teşkilâtını belirler diye mi düşünüyorsunuz? Bir daha düşünün! Okuyucularımın buna inanacak kadar safdil olmadığını biliyorum. Gerçek bunun tam tersidir. Partinin tepesi ilçe kongresi delegelerini, onlar da sırasıyla il ve büyük kongre delegelerini, bu delegeler de “demokratik seçimlerle” genel başkanı ve genel merkezi belirlerler. Özetle: Genel başkan kendini seçecekleri seçer. Yaşasın demokrasi! Yaa! O kadar ki, sağlama almak için beğenmediği il ve ilçelerin hepsini fesheden; sonra aradan biraz zaman geçince beğenmeyip bir daha fesheden, sonra... Canınızı sıkmayayım ve sonunda -bakın şu Allah’ın işine- oy birliği ile seçilen genel başkanlarımız var."
(...)

"Ortak bir değer uğruna hareket edilen, fakat hareket tarzı için her an, en iyisini bulmak maksadıyla hür tartışmaların yapıldığı bir kuruluş! Sony’nin kurucu aslanı Akio Morita’nın bir hikâyesini hatırlıyorum. Morita, yaklaşan genel kongrede seçilecek yeni yönetim kurulu üyeliğine kurulda en çok münakaşa ettiği birini aday gösterir. Aday, itiraz eder: “Sayın Morita. Sizinle hemen her uygulamada ters düştük. Benim yeniden seçilmemi niçin istiyorsunuz?” Morita cevap verir: “İşte tam da bundan ötürü istiyorum. Her konuda anlaşsaydık, ikimizden biri fazlalık olurdu.”

Bu kültür yoksa bir ipte sadece bir cambaz oynarsa, ilişki uzmanı tilkilere gün doğar. Aslanlar hızla dışlanır. Tepedeki hariç. Ve kurum tilkilerin eline geçer. Galip Erdem’in tespitiyle, “Kuruluşta aslanlar çoktur ama zaman ilerledikçe ortadan çekilirler.” Artık yarış, tepedeki aslanın gözüne girip, tavukları kapma yarışıdır. Çünkü tilkilerde “değerler” pek de değerli değildir. Makyavel’e göre, “Siyasî otoritenin tabilerinde vefa, samimiyet ve cesaret bulunmaz. Tabiler, tabiatları icabı anlık ihtiraslara direnemez; ilkeleri de, başkalarının haklarını da çiğnemekte beis görmezler. Entelektüel seviyede yaratıcı düşünce yoktur; sadece otoriteyi taklit vardır.” Tilkilerin hâkim olduğu yapıda tek değer başkanın gözüne girmekse, başkan şu veya bu sebeple tepeyi terk edince ne olur? Ortada kurum, dernek, parti veya şirket diye bir şey kalmaz. Dağılır gider."

Star Gazetesi, Açık Görüş eki, 11.04.2010
Prof. Dr. İskender Öksüz
http://www.stargazete.com/acikgorus/aslanlar-tilkiler-ve-siyasi-partiler-haber-254702.htm

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails