24 Eylül, 2007

Değişen Anayasa Değişmeyen Türkiye

Yeni Anayasa Tartışmaları

Gerçekten değişen, gelişen ve özgürlüklerin egemen olduğu bir ülke mi istiyorsunuz? Bunun ne yaparsanız yapın tek bir yolu var: Türkiye’nin Anayasası kadar, “siyaset yapma” biçimini de acilen değiştirmesi, “demokratikleştirmesi”…

Bu da yine “siyaset yapma” hakkının gerçek anlamda Anayasal güvence altına alınmasıyla mümkün.

Kısaca, Anayasa’daki siyasi partilerle ilgili hükümler içine “parti-içi demokrasiyi”, diğer bir deyişle “milletin iradesini” koruyacak maddeler koymazsak Türkiye’de birçok şeyin değişme şansı olmayacak.

O kadar olmayacak ki, TBMM yine milletin değil, liderlerin vekilleriyle dolacak, partiler, genel başkanların küçük krallıkları olmayı sürdürecek. Faklı ses, vizyon, program ve hedefler ancak lider ve ekibinin “anlama” kapasitesi kadar şans bulacak. Siyasete katılmak, ülkesine hizmet etmek isteyen gençler, yetişkinler, kadınlar, bilim adamları, iş adamları vd. “icazet” almadan siyasal yaşam içinde hayat bulamayacaklar.

Bunun Türkiye’ye ve hepimize maliyetini ne olduğunu bilmiyoruz .

Partileri kendi “mülkiyeti” gibi kullanan lider ve ekiplerinin, siyaset üzerindeki “sivil” vesayetlerinin bize nasıl bir bedel ödettirdiğini, kaybettiğimiz yılların ne kadar olduğunu bilmiyoruz.

Siyasete katılarak, aklını, fikrini, emeğini koyabilecek yüzbinlerce insanımızı siyasetten uzak tutarak neleri yitirdiğimizi bilmiyoruz.

Mevcut düzen, siyaseti belli bir kesimin elinde adeta tekelleştiriyor. Bir kitle partisine girmek, üye olmak, orada parti-içi demokratik bir mücadele yapmak, farklı fikir ve program önerileri dile getirmek, bunları demokratik yollarla seçilmiş, delegeler veya parti üyeleriyle paylaşmak neredeyse imkansız.

O kadar imkansız ki, delege kontrolünü yitirmemek için üye kaydı yapmayan partilerimiz var. Yıllarca siyaset yaptığı partide eğer genel başkan ve ekibine yakın değilse, yine genel başkanın kontrolünde bulunan disiplin kuruları kanalıyla tasfiye edilen partililer haklarını bile arayamıyor.

Neredeyse her şey evet her şey genel başkan ve ekiplerinin iki dudağı arasında. Üstelik bu dudakların sağı ve solu yok.

Türkiye bu anlamda tam bir “iki dudak demokrasisi”.

Eğer demokratik bir Anayasa yapacaksak, öncelikle Anayasanın “Siyasi partilerle” ilgili hükümlerini tartışarak başlamalıyız. Ülkemizin mutlu geleceği, geleceğimiz siyaset yapma kanallarımızı, siyasi partilerimizi demokrarikleştirmemize bağlı.

Şu anda görünen köy, (taslaklar) bu yönde en küçük bir değişikliğin olmadığı yönünde. Bu tartışmayı büyütmek zorundayız. Şimdi tam sırası.

17 Eylül, 2007

Anayasa Tartışmaları Kılavuzu

Çok uzak olmayan bir gelecekte, yeni bir Anayasamız olacak. Sessiz kamuoyumuz, hafif hafif konuya ısınmaya, köşe yazarları, artık ayyuka çıkan ilk “taslak” üzerinden yazılar yazmaya başladılar.

Önce süreç nasıl başladı, işliyor ya da işleyecek onu saptayalım:

AKP seçimlerde bildiğiniz gibi “Sivil Anayasa” vaat etti. Vaadinin gereğini yerine getirmek için, Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığında 6-7 kişilik bilim adamları grubuna bir TASLAK hazırlattı. Fakat bu taslak, AKP’nin kendi önereceği TASLAK DEĞİL. AKP bu taslağı temel alarak, kendi önerisini şu anda hazırlıyor. Yani şimdi toplumun tüm kesimlerinin önüne koymak için kendi anayasa TASLAĞINI yazıyor. Partinin hukukçu ağırlıklı bir komisyonuna bunu yaptırıyor. Bu TASLAĞI yakın bir tarihte kamuoyuna açıklayacaklar.

Bu aşamada ve sonrasında, biz yurttaşlar olarak ne yapabiliriz? İşte adım adım bir kılavuz:

1. Önce mevcut Anayasamızı bir güzel okuruz. Çok uzun ve sıkıcı geliyorsa, ben zaten hukukçu değilim falan diyorsanız, sizi ilgilendirdiğini düşündüğünüz bölümlerine bir göz atabilirsiniz. İnternette mevcut. Anayasa Mahkemesi’nin sitesini öneririm.

2. Daha önce yapılmış Anayasa tartışmalarına bir göz gezdiririz. Yine internetten ulaşmak mümkün. Ayrıca daha önce yapılmış, değişik Anayasa taslaklarına bakarız. Şimdi ben hukuk dilinden anlamam, kim uğraşacak da bulacak bunları demeyin. Yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlarlar, hem “YURTTAŞ OLMAK” o kadar kolay değil. (Ayrıca yabancı dil biliyorsanız şöyle yurt dışına bir uzanın da demiyorum)

3. Sizi rahatsız eden maddeleri, etmeyenleri, değişmesini istemediklerinizi, başka yazarların, bilim adamlarının katıldığınız fikirlerini not edersiniz veya “bloğunuzda” bir yazıya dökersiniz. Ufak ufak başladı bile.

4. Ve AKP Taslağını açıkladı. Basındaki tartışmalardan önce, elinizde ne istediğinizi/istemediğinizi, sorunlarınızı bilme şansınız var artık.

5. AKP’nin taslağını ben olsam, mevcut Anayasadan önce hazırlattığı ilk taslakla karşılaştırırım. Bakalım siyasi akıl, bilim adamı “aklına” nerede katılmış, nerede ekleme, çıkarma yapmış. Ardından mevcut Anayasada neleri değiştiriyor, bakarım.

6. Maddelerin seçenekli sunumunda gerçekleşen olası laf cambazlıkları özel ilgi alanıdır, bazılarının. Olabilir.

7. Önerdiklerini tek tek virgülüne kadar okumak/tartışmak zorundayız. Örneğin benim genel bir bakış açım, temel bir talebim var: Demokratik, adil, laik bir Cumhuriyet Anayasası, hep bu açıdan bakacağım.

8. Özel bir de talebim/derdim var: Yakında onları da yazacağım. Anayasamızın bizi “iki dudak demokrasisi”nden korumasını, milletin iradesini yine millete teslim etmesini istiyorum. Umarım sizin açınız daha geniş olur.

9.Anayasa’nın değiştirilemeyecek, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek hükümlerini artık ezberlemek ve onlara sahip çıkmak zorundayız. Bir askeri darbe yerine “sivil” darbeye izin vermemek için.

10. Ondan sonra gelsin tartışma, gelsin yeni öneriler, gelsin tembel muhalefet partilerinden eleştiriler, STK’lar kendi talep ve taslaklarıyla tartışmayı genişletsin. Uzlaşmayı temel alsak da, her şey de uzlaşmak zorunda değiliz.

Biliyorum, hukuk ve özellikle Anayasa hukuku başlı başına bir “uzmanlık” alanı. Ve hukuk neredeyse kendi dili olan bir disiplin. Ancak belki de sadece bu nedenle bile tartışmaya katılmak, basit, herkesin anlayacağı, özgürlükçü ve adil bir Anayasanın hazırlanması için katkı sunmak zorundayız.

Kimileri için “bu ‘onların’ taslağı ve Anayasası, zaten böyle bir şey yapamazlar. Ben oynamıyorum.” demek de bir seçimdir.

Ancak diyorum ki; tartışmaya katılsanız da katılmasanız da ortaya çıkacak metin, bütün hayatımızı ve geleceğimizi etkileyecek. Bu Anayasayı tamamen AKP Anayasası değil, etkileyebildiğimiz kadar milletin Anayasası yapmak, “ben oynamıyorum” demekle mümkün değil.

Biliyorum, herkesin önemli bir sürü işi var. Hepsi birbirinden önemli. Onları bir an önce yoluna koyun. Ve çok oyalamayın, hazırlanın.

Bir ANAYASA yapacağız.

İstisnasız ve imtiyazsız Anayasa

Anayasa taslağı önümüze konmak üzere. Birkaç gün içinde tartışmayı bir taslak üzerinden yapmaya başlayacağız. Taslak öncesinde herkes kendine sormalı.

Gerçekten sivil bir Anayasa mı istiyoruz?

Yanıtınız evet ise, öncelikle istisna ve imtiyaz yaratan Anayasa maddelerini tartışacaksınız o zaman.

Kim olursa olsun, asker, sivil, kurum, kişi demeyeceksiniz mevki ve makama bakmayacaksınız. Hukuki eşitlik ilkesini Anayasanın sadece ruhuna değil tüm maddelerine açık seçik yazacaksınız. Ama “fiili” eşitliği de unutmadan.

Yüksek Askeri Şura kararlarını yargı denetimine açıyorsanız, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu kararlarını da açacaksınız, kimseye ayrıcalık sağlamayacaksınız. Hükümeti, bakanları yargıya müdahele eder olmaktan çıkaracaksınız.

Sadece milleti koruyan, millete “taraf” bir Anayasa yapacaksanız, devleti ve devlet kurumlarını vatandaş karşısında “hükmeden” değil “hizmet” eden hale getireceksiniz. Devletin millet için var olduğunu unutmadan, devleti de yozlaştırmadan.

Milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığının, aslında “vatandaşın dokunulmazlığı” olduğunu bileceksiniz, diğer dokunulmazlıkların “imtiyaz” yarattığını da. Yolsuzluk ve rüşvet suçları da dahil bir istisna bırakmadan, yargı bağımsızlığına teslim edeceksiniz milletvekillerini de, millet gibi.

YÖK’ün yarattığı imtiyaz ve uygulamaların da başka istisnalar yaratılarak yeni/sivil anayasada tekrar edilmemesi, eğitimin keyfi ellere terk edilmemesi gerekir.

Ve partilerin genel başkanlarının küçük krallıklarına dönüşen siyasi partilere yeni anayasanın “dur” demesi, siyasi partiler yasasına dayanak taşıyacak nitelikte ve açıklıkta bir madde yazımı şarttır.

Bu madde “milli iradeye”, millete anayasal anlamda iradesinin “gerçekten” teslim edilmesi olacaktır. Tasdik değil, seçme hakkını yeniden millete geri verecektir.

Ayrıca 1982 Anayasası’nın geçici maddeleriyle kendini güvenceye alan darbecilerin yargılanma yolu da açılmalıdır.

Hem demiyor mu mevcut Anayasamız bile: Herkes kanun önünde eşittir. Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Ancak yeni Anayasada mevcut durumun hukuki eşitlik sağlarken fiili “eşitlikten” uzak tuttuğu "kadınlarımız" için “olumlu eylemler” çerçevesinde bir yaklaşıma yer vermesi kaçınılmaz görünmektedir.

Anayasada ne kadar az istisna, ne kadar az imtiyaz, o kadar demokratik bir Türkiye demektir.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails